Tuesday 5 June 2012

Amazon-3 Antonio's Jungle Lodge



Sunset @ Antonio's Jungle Lodge, Manaus - Amazonas / Brasil

3-4 Haziran 2012 - Manaus'a geldiğimde artık Amazon ormanını tanımış, birçok maceralar yaşamış, yani ormana dair tüm meraklarımı ve korkularımı yenmiş haldeydim. Ve 30 kusür saatlik tekne yolculuğundan da bitik halde. Yorgunluktan bitmiş halde şehir trafiğine girmek kabus gibiydi...  Havadaki aşırı nem ve sıcak da iyice içimi daralttı mı! Yol arkadaşım Vicky (Vicky hani şu Kolombiya'da yanımızda kokain kaçakçısının yakalanıp tutuklanmasında başroldeki kiz)  ile hemen Hİ Manaus hosteline yerleştik, birşeyler atıştırdık. İkimiz de Manaus'tan mutsuz... O, hemen deniz kenarına Belem'e uçmaya karar verdi, ben de ormana geri dönmeye... Amazonların Kolombiya tarafını yapmıştım ama şimdi ormanın 2500 km öbür tarafına geçmişken o tarafı da görmemek olmaz dedim... İnternetten araştırdığım bir yer vardı elimde. Brezilya tarafındaki Amazon işleri daha organize. Aklımda Antonio Jungle Lodge diye bir yer var. Hostelde ilk gün benimle biri daha gelsin de, hem yalnız olmayayım, hem de fiyat ucuzlasın diye nafile bekledim. Baktım gelen giden yok, haydi Elif tek basına ormana! Bir yandan da feci tırsıyorum çünkü bu orman içindeki kampa ulaşmak için önce 3 saatlik bir şehirlerarası yolculuk yapıyorsun, bir köyde iniyorsun ve üzerine 1 saatlik de nehirde motorla seyahat var. Yani ormanın dibinin dibinde bir yer. Telefon çekmez, elektrik yok. Başına birsey gelse izini bulamazlar. Ama Manaus o kadar sıcak ve boğucu ki gözümü kararttım. Sabah saat 6 'da uyandığımda ''Elif kızım, iptal et gitme , ormanin taaa 200 km içine tek başına' diyerek az daha vazgeciyordum. Feci tırstığımdan, babama mesaj attım. ''Şu noktadan, şöyle söyle gideceğım, sana şu gün şu saatte geri döndüm diye mesaj atacağım'' diye. Mesajı da babamı endişelendirmeyecek bir rahatlıkta yazmaya çalışıyorum. 3 saat otobüs iyi, indim bir rehber karşıladı, tonton bir amca. ''Nasıl kamp kalabalık mı?'' diye sordum. ''KAMPTA BU GECE BİR TEK SİZ VARSINIZ'' dedi !!!!!!!!! Şehirden ve medeniyetten 100 lerce km uzaklıkta, sadece tekneyle ulaşılabilen, Amazon Ormanının içinde kurulu bir kamp ve ben geceyi orada tek başıma geçireceğim... Bu sırada motor nehirde hareket etti. Hala bir yanım 'dön geri Elif' diyor. ''Amannn gidip bakayım, adamin hallerinden veya etraftan huzursuz olursam, bir şekilde acil bi durum var beni geri götürün hava kararmadan derim'' dedim. Ayyy gittik kamp YERYÜZÜNDE KURULMUŞ BİR CENNET.... Rehber Joseph, amazon nehri kenarında bir köyde yaşayan, ingilizce öğrenmiş tatlı mı tatlı bir adamcağız. Nehre sıfır, ormana gömülü kampta, kapısının kilidi filan güzel-güvenli, içinde banyosu olan ahşap nefisssss bir evcik verdiler. Ahçımız yaşlı bir teyze. Önümden fosforlu mavi kuşlar uçuyor, sağımdan solumdan pembe renkli yunuslar akrobasi yapiyorlar. Fıtır fıtır iguanalar ayaklarımınn arasında oynaşıyorlar... Nehir cam gibi, hava mis gibi. Binbir çesit kuş sesi... Nemden eser yok.... Ben bırak tehlikeli bir yerde miyim, dünyada mıyım cennette miyim şaşırdım.... Bendeki bütün korkular, endişeler puff diye bir saniyede uçup gittiler. Hayatımda hiç hiç hiç hiç hiç hiç unutmayacağım bir  2 gün geçirdim Antonio Jungle Lodge'da... İyi ki tırsıp vazgeçmemisim, iyi ki gelmişim... İyi ki, iyi ki, iyi ki!!!!! 



 İşte ormana gizlenmiş muhteşem Lodge. Sağ arkadaki kule, nehri ve ormanı gözetleme kulemiz... En önde iskele ve solda odaların bir kısmı. Güneş enerjisiyle geceleri sadece birkaç saat elektrik veriliyor.. Eco-friendly :)
 Odalardaki komşularımız iguanalar
 Gözetleme kulesinden manzara
 Odalar

Her yerden firlayan yunuslari yakalayabildigim tek kare!
Hem pembe hem de gri yunuslar sürekli kendilerini gösteriyorlar.





İlk seferinde ufak bir şok yaşasam da, sonunda tam 8 tane piranayi ben tuttum!!
Aksama da afiyetle yedim. 
Onlar beni yemeden ben onları yedim!!!!



 Amazon'da güneş batıyor veeeee dolunay geliyor!!!!!!

 Ertesi sabah 05:30'da da bu sefer günü doğuruyoruz...


Fotoğraflarda en ufak oynama, renklerde bir efekt vs yok... 







 Amazonu gözetleyen Bulut Ayi :)


 Toprak, bu dönemde tamamen sular altında kaldığından, karıncalar da toprağın altında değil, ağaçların üzerinde, adeta arılar gibi kurdukları bu şeylerde yaşıyorlar. Binlercesi icinde...
Keza örümcekler de dev ağlar kurup, binlercesi ağaç dalların dev yapılar inşa etmişler.
 Tarzaniyeeee ormana düştüüü! Elime tutuşturulan kılıç gibi bıçak mecburi.
Ormanın içinde kendi yolunu kendin açmak zorundasın.




 Etrafta yetişen garip mantarlar ve süngerler


Kafanı kaldırıp gökyüzüne bakmak istediğinde, manzara bu!!!

 İste içinden kaucuk akan, kaucuk agacindan (rubber tree) kaucuk cikariyoruz.

 Diğer ağaçlara yapışarak can bulan Parasite tree
 Ormanda cok yağış olduğunda ateş yakılamadığından, yerliler bu ağacın içindeki yagı çıkarıyorlar. Anında tutuşan yanıcı bir yağ fışkırıyor, ağaci azıcıkk kesince.. Kuruyunca da, beyaz ve yine çok  yanıcı kuru bir maddeye dönüşüyor...

 40-50 metrelik agaçların arasında insan kendini ufacık hissediyor.

Çok sevgili rehnerim , dostum Joseph :)

No comments:

Post a Comment