Sunday 29 April 2012

ahhh And Daglari ahhhh !!!

25  Nisan 2012 -- TURBUS firması Cama modeli otobüsüyle öğlen 12:12 de yola çıktım. Şili-Santiago'dan Arjantin-Mendoza'ya... 6-7 saat sürecek diyorlar. And dağlarını aşıp, sınırdan geçiş süremize göre. Gece yarısı uyanıp, sınır işlemlerinde sürünmemek ve And Dağlarını da görebilmek için gündüz yolculuğunu tercih ettim. Semi-cama yerine cama koltuk aldım. Yani koltuklar business gibi bişi. Tekli, çok geniş ve çok yatabilen koltuk.... Tabi ki çoğu güney amerika otobüsü gibi buz gibi. Verdikleri battaniyeyi bir kullanan benim! Kapşonumu da çekmişim bir güzel.. Diğer insanlar nasıl üşümuyor anlamıyorum. Bu gece ve yarın gece Mendoza'da kalıp 27 şinde yine gündüz otobüsüyle döneceğim.




Kıvrıla kıvrıla And Dağlarının zirvesine çıktık. Yolda tesisini göremesem de uzunca bir teleskiyle karşılaştık, demek ki kayak merkezindeyiz. Saat tam 15:00te sınıra geldik. Yolculuğu gece yapmadığıma sevindim, çünkü hangar gibi bir yerde otobüsten inerek tek sıra pasaport kontrolünden gectik. Yanyana masalarda Şili ve Arjantin giris-çıkış damgalarını bastılar. Tüm otobüsün işlemleri bitene kadar da otobüse geri bindirmiyorlar. Muavin otobüs durmadan, herkesten para topladı. Bavullari indirip bindirip hamallara bahşişmiş. Allahtan bu yolculukta basıma neler gelebilir internette önceden okumuştum. İspanyolca bilmesem de ne dediklerini,neden , napıyorlar diye biliyor oldum, iyi oldu..  Çok uzun değil 15-20 dk sürdü ama nerdeyse zirvedeyiz güneş de olsa hava 0 derece filan olmalı.... Çok soğuk... Tayland-Kamboçya sınırını yürüyerek geçmiştim, Selanike giderken Yunan sınırını da trenle... UK-Fransa eurostar havalimani gibiydi. Şimdi de ilk kez karayolunda otobüsle geçmiş oldum sanırım...
Mendoza'ya varışımız yaklaşık 6 saat sonra 18:30 da oldu.

27 Nisan : Dönüş otobüsüm dağdaki kar yağışından dolayi sınır kaplandığı için iptal edildi. Otobüs terminalinde bunu öğrenip, kös kös hostelime geri döndüm... Yarın aynı saate bilet verdiler, bakalım Santiago'ya yarın dönebilecek miyim?


 Donus yolunda sinirin 2 gun kapali kalmasinda dolayi feci kuyruklar bekliyoruz.





28 Nisan : geceyi yine Mendoza'da geçirip yine 14:00 otobüse bindim... Ohhh dedim yola çıktık...1,5 saat yol gittik, uyumuşum. Otobüs durunca uyandım. Polis tüm araçları şehre geri gönderiyor. Sıçtık diyorum!!!! Yarın Şili'de olmam şart çünkü 30 nisan peruya uçağım var. Şehre kös kös geri dönüyoruz. Hava buz, açım, eski hostelime üçüncü kez gitmiyorum, daha eski püskü ama otogara yakın Mendoza Backpackers Hostelde kalıyorum. Amerikali taniştığım kız burda. Tesadüfen Santiago hostelinde tanıstığim İngiliz çocuk ve şarap turunda tanıştığım Arjantinli çocuk da... ( ayni insanlarla çok alakasz zmanlar sonra başka şehirlerde karşılaşma olayi çok acayip, ilk ğünden beri... Herkese oluyormuş. Ulan istanbulda arkadaşlarımla bukadar karşılaşmıyorum bambaşka bir ülkede bambaşka bir şehirde burda karşılaştıklarim kadar) Uçak B planım. LAN veya Aeroargentinas'a mecburum, ve hiç yok yere 535 amerikan dolari tek yön bilete vermeye!!!! Bütün gece asabiyim, hostelden çıkmıyorum.

29 Nisan: o kadar asabi yattım kı, üzerimdeki kıyafetlerle uyudum. ( zaten bavulum Şili,de 48 saat kalıcam dedigim yerde 96 saatten bile fazla kaldım. Aynı tek kıyafet, sadece 1 yedek tshirtle!!!  )Allahtan şarj aletlerimi vs herseyimi taşımışım.
Sabah uyandım kı hava pırıl pırıl güneş. Güzel bir gün olacak umarım. Yine her zamanki çok erkenden  hastane yolundan otogara yürüdüm. (Saydım Mendoza şehir merkezi ve otogarı arasını 8 kere yürümüşüm!!!) TURBUS otobüs şirketinin ofisinde çalışan ingilizce bilmeyen, gözlüklu çalısanı ile artık tanış olduk zaten... Bana ofisin wifi şifresini filan verdi. Ahhh beraber foto çektirmeliydim!!!! Dağlara çıktıkça kar arttı lakin, ama yolları kapayacak korkunç bir durum da yok anlamadım. Belki buz filan tutuyodur.. Sınıra yaklaştıkca feci bir konvoy ve trafiğe giriyoruz. Tırlar, arabalar ve otobüsler, hepimiz durduk... Dmgayı bastırıp geçene kadar rahat yok!!!!
Ohhhhh, kocaman bir ohhhhh!!!!! Sili'deyim. Girerken 15 dakikada geçtığımiz sınir bu sefer 2 saate yakın sürdü... Neyse hayırlısıyla hava kararmadan Santiagodayım...

Uzadikca uzayan guzel Mendoza.. Sarap ve yemek uzerine

Sili'ye bu kadar yakınken, bari şu dünyanın en meşhur şarap bağlarını görüp de geleyim dedim, beklenmeyen aksilikler can sıktı ama Mendoza'yı çok sevdim ve beğendim. Sokakların hepsi yemyeşil. Zirvesi 6000 metrede olan koca And Dağlarından iner inmez böyle yemyeşil bir bitki örtüsü beklemiyor insan. Mendoza Hostel Suites diye tatlı bir hostelde kalıyorum merkezde. Dorm olmasına rağmen yine tek başımayım... Sezon dışı seyahatin iyi yanı da bu fiyatlar da daha ucuz. Ama yaz döneminde Mendoza’nın super olduğunu tahmin ediyorum. Yüzme havuzlu bir hostel bulmuştum, yaz olsa kesin onda kalacaktım... Check-in yapara yapmaz bir şarap bağı gezme ve tadım turuna kaydoluyorum. Bike n wine... Otelinden/ hostelinden aliyorlar minibüsle. Mendozanın tüm şarap baglari Maipu bölgesinde, yani merkeze yarım saatlik bir yol.  Sabah 9:30 gibi beni hostelden aldılar, minibüste benim dışımda tura katılan 10 kisi daha var. ( hollandali kizlar, fransiz cocuklar, isvicreli bir kız, arjantin cordobadan bir cocuk.  Hong Kongdan bir teyze) yarım saat yoldan sonra ilk durağımız çok uzun suredir şarap üreten,  hic bir tarımsal kimya ilacı ve teknoloji kullanmayan , herşeyin klasik yöntemlerle yürüdüğü bir organik yapım, aile şirketi... Ordaki rehberimiz çok yakışıklı..ve çok komik 49 yaşında.. İlk kadehimiz sabah 10:10 süper şaraplar deniyoruz, daha da güzeli çok güzel bilgileniyor. Burada ana olay Malbec.. Sonra dev bir fabrika gibi 2007 de açılmış bir vineyarddayız. Ordayı da  gezip sonra tasting. Her gittiğimiz yerde nefis nefis şarapları , komik paralara topluyo millet. Ben taşıyamam ki :(((((((( alamıyorum bir şise bile, yerim yok! İlk vineyarddan çikarken minibüsle değil, bize verdikleri bisikletller yemyeşil bağlar içinde gidiyoruz. 11 kişı, önümüzde rehberimiz Roger... İkinciden üçüncü tadıma da bisikletlerle... Güney Afrika- Cape Town'da bir şarap turuna gitmıştik, ama o çok havali ve pahalı birşeydi. Ondaki gibi yemekler vs vermiyorlar tabi. Ama şaraplar çok iyi, hepimiz içtikçe kaynasıyoruz tabi. Muhabbet, muhabbet.. Hava soğuk ama bisiklet sürme ve içilen şaraplarla kafalar çakır......

 Mendoza Maipu bolgesi... yagmurlu bi sabahta uzum baglarindayiz


 Bike n Wine ekibi

 Sabah 10 da icilmeye baslandi!!!!!

Mendoza'da yapmam gereken görevi tamamladım ama içimde kalan bir programı da şehirde mahsur kalinca gerçekleştirebildim. Couchsurfingde wine tastinge beraber gidelim diye konuştuğum Amerikali Traci, ben o akşam yemek yapma kursuna çağırdı. Çok şık bir evde önce Mendoza şarapları tattırdılar (www.mendozawineconnection) bu wine connection cape townda gittiiğim pahalı, havalı vineyardlarda yemek dahil turlari da yapıyir.. Yemek kursu 17:30 da basladi, gece 10 u geciyordu çıktığimızda. 6 kişi idik. Traci ve ben, Chicagodan balayına buraya gelmiş Hint asıllı amerikali çift ve evliliklerinin 30.yılı şerefine çocuklari tarafından tatile gonderilen bir amerikalı yaşlı çift.. Mutfağa geçtiğımizde şefimizle beraber önce hamur açarak biftekli empanada ( empanada burda en çok yenen şey, poğaça gibi birsey) tatlı olarak bir pay, çok lezzetli mısırdan yapılan bir garnitür. Ama yemek harika bir biftek..Ve etin yanına biberli sos... Hepsinin tarifini verdiler ve herkez bir kısmını yaptı. Ömründe közlenmiş biber soymamış bir grupta ben epeyce ileri seviye kaçtım. Şef de anladı, en zor işleri bana verdi. Sonra oturup kendi pişirdiğimiz yemekleri afiyetle yedik... Bisikletle yaptığım sarap turu 145 arjantin pesosuydu. Bu ise 3 katı. Ama yemek yapmak deyince akan sular durdu, değdi yani :)))


 Mendoza sehir merkezinden bir sus havuzu... Isiklandirma degil, kirmizi sarabi temsil ettiklerini dusunuyorum... Eee mendozadayiz!!




Tuesday 24 April 2012

Pablo Neruda.. Şili'de askeri darbe vesairee vesaireee

Isla Negra 
 Ne yalan söyleyeyim, çok bilmezdim Pablo Nerudo... Şili'li şair, diplomat, devlet adamı, sanatçı. 3 evi olmuş burda, hepsini müze yapmışlar, 3 yıl sürgünde yaşamış Komunist partisinin önde gelenlerinden diye.. 3 karısı olmuş... Matilda'nın saçlarının adını taşıyor Saniago'daki ev 'La Chascona' (fizzy hair demekmiş)  La Chascona en sıradan evi gibi geldi. Diğer evlerinde gore kötu vr bilgisiz bir rehber de verdiler mi başımıza... Allahtan önce diğer iki evini ( La Sebatiana ve Isla Negra) görmüştüm... Denizden korkan, yüzmeyi 48 yaşında öğrenen, ama denize aşık, evlerinin tümünü gemi şeklinde yaptıran, deniz kabukları, gemilerle başlayıp yüzlerce şiseyi, bardağı, böceğı, kelebeği,heykeli herseyi dünyanın her yerinden toplayıp koleksiyonuna katmış bir sanatçı.. Ama collectioner demezmiş kendine, thinger der imiş. Eşyaları topladığı için.. Ve her evinde çok özle barlar var... Santiagodaki evi La Chascona da 2 adet. Valparaiso'nun tepesinde kurulu La Sebastiana evinde barı da, yemek masası da, yatak odası da içinde yetenek olmayanı bile şair yaptırır.. Her zaman evinde arkadaşları ve yemeğe misafirleri olmasi, barlarınin boş kalmaması garip deggil... Ama Isla Negra'daki üçüncü evi var ya, kelimeler kifayetsiz. Bir kısmı gemi, bir kısmı tren vagonu gibi yaptırmış... Pasifik okyanusunun dalgaları adeta evin uzerine patlıyor. valparaiso'dan otobüse binerek 1,5 saat gidip, 1,5 saat dönmeme değdi. Keşke daha erken saatte gidip, saatlerce kalabilseydim dedim kendi kendime... Birçok ülkede elçilik yapmış. Evinde Frida Kahlo ve eşinin yaptığı Matilda resimleri var, kendisinin Pablo Picasso ile sarmaş dolas kanka fotoğrafları.. Woody Allen’in 'Midnight in Paris' filminde ana karater özlemini duyduğu döneme gidiverir ve tüm sevdiği sanatçıların aynı arkadaş çevresinde olduğunu görüp, onların arasına karışır. Ben de de ayni hissi yarattı bu evler..

 Isla Negra - Tren vagonu koridorlar ve koleksiyonlar
 Isla Negra - Deniz manzarali evin icindeki bar

 Santiago - La Chascona girisi
 Isla Negra´da sahip oldugu tek tekne, denize hic inmeyen
 Yatak odalari hep kaptan kosku gibi..
 Valparaiso La Sebastiana´da Matildanin makyaj masasi
 Valparaiso La Sebastiana
Isla Negra´da mezarlari Pablo&Matilda

Ama İsla Negra evinde gercekten çakılıp kaldım. Hava da kapalıydı. Deniz coşmuş, birtek onun sesi var... Ev sanki adam hala orada yaşıyormuş gibi capcanlı... 3 senelik sürgününde beş ayını geçirdiği Capri'deki günlerini de konu eden italyan filmi 'Il Postino'yu şu anda izlemek isterdim, hemen şu anda... Matildayla Caprideki fotograflarına baktım bügun.. En son İsla Negradaymiş, prostat kanseri... Ve tam da 11 Eylül 1973 askeri darbesini duyup fenalaşıyor, ve santiagoya hastaneye getirilip 4 gün sonra ölüyor.. Askeri cunta bütün evlerini dağıtıp, 18.000 kitaplık kütüphanesini sokakta yakıyor... Eşyalarının %30 harap ediyor darbeciler... Cenazesi küçük bir grupla gizlicr yapılıyor, çünkü her yer asker... 90 larda cenazesi taşınıp, Isla Negra da denize nazır gemi şeklindeki mezarına karısıyla birlikte devlet töreniyle getiriliyor.. Tam doğru zamanda ölmüş aslında..... Bu sabah 1973 askeri darbesini anmak, olanlari unutmamak için açtıklari Memorial müzesini gezdim. Çok modern bir binaya çok güzel bir müze yapmışlar. Bir katı sadece darbe gününü anlatiyor. Videolar, Cumhurbaşkanlıgi binasının bombolanmasının canlı gorüntuleri, o günlerdeki gazeteteler, cumhurbaşkani Allende'nin intarından birkaç dakika önce masasının altından yaptığı radyo konuşması... İntiharının görgü tanığının roportaji.. O kadar canli video, gorsel var ve dakika dakika işlenmiş ki, kendini 11 Eylül 1973'te darbeyi yaşadığını hissediyorsun....  İkinci bölümde askeri Pinochet döneminde yaşananlar. Cinayetler, kayıplar, hepsinin resimler asılı... Sanatcılar, aydınlar ya öldürülmüs ya kaçmiş zaten. Şehrin en büyük stadında yapılan işkenceleri anlatıyor bir kısım.. Iskence aletleri bile sergilenmiş. Acıyı, yaşananaları hissediyorsun, çoğu kısım ispanyolca olup anlamasan bile... Son kısımda askeri Pinochet rejiminin devamina 90 yılında yapilan halk refrendumu ve halkın NO diyerek Pinocheti istemediği gösterilerın belgselerlleri, vidoelari' fotografları... Ülkeye demokrasinin gelişi.. 90 yılında ayni stadda 7 yaşında bir kızın yeni cumhirbaskanina verdigi insan haklari kitabini, hem kitabi hem toreni izliyorsun son bölümde. Bu kadar uzak, ait olmadığım bir kültur ve ülke. Benim bile gözlerimden yaşlar akıyor son bölümde... Ne acayip kendi ülkemde olandan bitenden bu kadar haberim yok.. Askeri darbeleri konuşmayan, bilmeyen , öyle kayıp bir nesiliz... Aşağı yukarı aynı dönemlerde olmuş...  Bu müzede ise ortaaokul, lise öğrencileri gruplar halinde geziyorlar.. Çok yakın tarihlerini en gerçek haliyle ögreniyorlar. Çok kıskanıyorum onları... Günün üçüncü muzesi, GAM, Gabriel Mistral (kadın haklarının en önemli figuru bu ülkede, o da şair.. ) Askeri yönetim döneminde tam da Savunma Bakanlığı binasınin yanında çok çirkin, heyhülla gibi bir bina var. Askeri rejimin merkezi imiş, yani kötü anılarının şehrin içindeki koskoca bir göstergesi.. Ne yapmışlar ama.... Çok modern , çok büyük bir kültür sanat merkezi.. 2010 da yenilenip açılmış. Sergiler, cafeler, magazalar, dans stüdyolari, tiyatro, kütuphane, içinde yok yok... Muhteşem bir merkez.... Ben yine kıskançlıktan çatlıyorum.....

 MEMORIAL MUSEUM

 GAM Centro Cultural

Saturday 21 April 2012

Valparaiso resimler II

 Cizgili tshirtli rehber kizimizin dedigi gibi otobuslerde kelle koltukta... Ayse binerken korkuyor ama Troleybus eski de olsa en azindan guvenli...

 Yine bir sanatsal calismamiz... ve en cirkin kaldirim kenarlarini bile susleyen Valparaisonun ince detaylari...



 Bu merdivenlerden inip cikmaya kiyamiyor, doyamiyorsun...

 Izledigimiz rahmetlinin cenazesine 50 civari din adami geldi...

 Ustte Calete el Membrillo resturantdan ogle yemegi manzarasi.. Altta Vina del Mar plajinda pasifik okyanusu keyfi... 20 Nisan 2012

Valparaiso okudunuz, simdi resimler

 Vina Del Mar da gunes batimi ... 20 Nisan 2012

 Valparaiso Walking Tour Plaza de Satamayor da basliyor...


 I loveeee alfajores, yummy! Aysenin deyimiyle yerli halley!


 Sehirde boyanmayan ev, suslenmeyen duvar, bahce, kapi yok!!!

 The Piano Stairs, yeni hostelim La Colombina burada, Cerro Concepcion...